Zeytin Halkalı Leke Hastalığı

Zeytin ağacının başlıca hastalıkları zeytin halkalı leke hastalığı, Verticillium solgunluğu, zeytin dal kanseri hastalığı ve kök çürüklüğü hastalığı olarak bildirilmektedir. Bunlardan halkalı leke hastalığı dünyada en yaygın olan ve ana hastalık olarak kabul edilen fungal zeytin hastalığıdır. Hastalık zeytinde şiddetli şekilde erken yaprak dökümlerine ve bazen de sürgün kurumalarına neden olmakta , sofralık zeytin meyvelerinde istenmeyen lekelere, yağlık çeşitlerde ise olgunlaşmada gecikmelere ve yağ veriminde düşmeye yol açmaktadır. Türkiye’de de son yıllarda hastalık gittikçe daha çok dikkati çeker hale gelmekte, üreticiler hastalıkla mücadelede zorluklarla karşılaştıklarını beyan etmektedirler. Bu derlemede, zeytin halkalı leke hastalığı hakkında yayımlanmış dünya ve Türkiye literatürü yanında 2012 yılında tamamlanmış doktora tez çalışmasında (Tunç, 2012) elde edilen güncel bulgulara yer verilmekte, gerek mevcut kaynaklar ve gerekse bulgular bir bütün içinde yorumlanarak okuyucuya sunulmaktadır. Derlemede, bu önemli hastalık üzerinde çalışmak isteyen araştırıcılara ve bilinçli zeytin üreticilerine toplu bilgi sunma yanında, Türkiye’de bu hastalık hakkında henüz eksikliği duyulan araştırma konularına da işaret edilmektedir. Hastalığın Yaygınlığı ve Ekonomik Önemi Hastalık, dünya zeytin yetiştiriciliğinde önde gelen Akdeniz ülkeleri (Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya, Kıbrıs, Yunanistan, Tunus, Fas, İsrail), Rusya’nın doğu Karadeniz kıyıları, Güney Afrika, A.B.D.- Kaliforniya, Güney Amerika ülkeleri (Şili, Peru, Arjantin) ve Avustralya’da görülmektedir. Bununla birlikte, bu ülkelerdeki zeytinliklerde veya yabani zeytinlerin olduğu doğal alanlardaki yaygınlığı homojen değildir. Yaygınlığında çeşitlerin duyarlılığı veya yabani zeytinlerin genotipi, patojenin virülensi ve özellikle yüksek yaprak nemliliğine neden olan çevre koşulları etkili olmaktadır. Wilson ve Ogawa (1979), zeytin halkalı leke hastalığının A.B.D. - Kaliforniya’da % 20 civarında verim düşüklüğüne neden olan önemli bir hastalık olduğunu bildirmektedir. İspanya’da hastalık zeytin yetiştirilen tüm illerde görülmekte, Endülüs bölgesi genelindeki zeytinlerin % 60’nı etkilemekte, Jaen, Cordoba ve Seville illerinde hastalıkla bulaşık ağaçlarda şiddetli yaprak dökümü oluşturan endemik bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, Endülüs’teki hemen hemen tüm zeytin çeşitlerinin etmene hassas veya çok hassas olmaları nedeniyle, hastalığın “Özel Entegre Zeytin Üretimi Yönetmeliği”nde çok önemli bir sorun olarak kabul edildiği ve en yüksek fungisit uygulama maliyetine sahip bir sorun olduğu bildirilmektedir. Yine İspanya’da 1964-1974 yılları arasında yapılan bir araştırmaya göre, halkalı leke hastalığı üretimin % 6’sı kadar zarara neden olmuş, İspanya’nın 3/5’nda hastalığın yaygın olduğu dikkate alınarak hastalıklı bir ağaçta ürün kaybının % 10’u bulduğu ileri sürülmüştür. Aynı araştırıcıya göre, hastalık çok yağışlı yıllarda, aşırı sık dikilmiş zeytinliklerde, dere yatakları çevresinde ve içinden akarsu geçen vadilerde, dolayısıyla tüm nemli bölgelerde yol açtığı yaprak dökümleri sonucu rekolte kaybına neden olmaktadır. İsrail’de Shabi ve ark. (1994), zeytin yetiştiriciliğinde temel fungal sorunun şiddetli yaprak dökümleri oluşturan S. oleaginea olduğunu, seyrek tesis edilmiş geleneksel zeytinliklerdeki zararın, sulanan ve daha sık şekilde dikilmiş entansif tesislere göre daha az olduğunu bildirmektedir. Suriye’de 2004-2006 yılları arasında yürütülen çalışmaya göre, zeytin yetiştiriciliğinde en yaygın sorun halkalı leke hastalığıdır. Hastalığın ağaçları zayıflatarak üretimi dolaylı olarak etkilemesi üreticiler tarafından fark edilmediği için özellikle sahile yakın nemli bölgelerde etmen üretim için bir tehdit oluşturmaktadır .İran’da zeytinde verimliliği ve gelişmeyi etkileyen en önemli hastalıkların halkalı leke hastalığı ve Verticillium Solgunluğu olduğu bildirilmektedir . Bu ülkede 2007-2010 yılları arasında yapılan bir çalışmaya göre, halkalı leke hastalığı tüm zeytin bölgelerinde yaygın bir hastalıktır ve yüksek bağıl neme sahip, kuytu ve korunaklı alanlarda hastalık daha şiddetli seyretmektedir. Ayrıca, hastalık şiddetinin yaşa bağlı olarak arttığı ve hastalığın yaygınlığı ile hastalık şiddeti arasında bir ilişki bulunduğu ileri sürülmektedir . Cezayir’de 1987-1988 yıllarında yapılan bir çalışmaya göre, halkalı leke hastalığı en yaygın olarak sonbahar sonu-ilkbahar döneminde ortaya çıkmakta, Temmuz başı- Kasım ortası periyodu ise en az öneme sahip dönem olmaktadır. Ayrıca, hastalık şiddeti ağacın tacının alt kısımlarında üst kısımlara göre daha şiddetli olmakta, ağaçların kuzey yönündeki yaprakları, güney yönündekilerden daha fazla zarar görmektedir. Türkiye’de bu hastalığı ilk kez Bremer (1948) İzmir, Aydın, Manisa gibi Akdeniz ikliminin görüldüğü yerlerde tespit etmiştir. Arı ve Bilgir (1956)’e göre, hastalık Balıkesir, Çanakkale ve Muğla illeri ile az miktarda Gaziantep’te bulunmakta ve ayrıca Doğu Karadeniz, Çoruh vadisi ve Bursa’da da kaydedilmektedir. Hastalık Batı Anadolu’da, özellikle tabandaki, dere yataklarındaki araziler ile nispeten sulama olanağına sahip zeytinliklerde ilkbahar döneminde şiddetli yaprak dökümlerine neden olarak ağaçların beslenmesini, meyve tutumunu ve verimliliğini olumsuz etkilemekte ve bazı yıllar çiçeklenmeden sonra % 40 oranında meyve dökümüne neden olmaktadır. Çeçen (1985), etmenin zeytin ürünü üzerindeki zararının en az % 15-30, en fazla % 50- 90 seviyesinde olabildiğini belirtmektedir. Bursa Tarım İl Müdürlüğü, 2008 yılında zeytin halkalı leke hastalığına karşı başta ilaçlama olmak üzere gerekli tedbirlerin alınması konusunda uyarıda bulunmuş, hastalığın zeytin ağaçlarında yaprak dökülmesine yol açarak % 30-40’lara varan bir verim düşüklüğüne sebep olduğunu açıklamıştır .Hastalığın Türkiye’deki zeytin alanlarında yaygınlığı ve zarar seviyesi konusunda yapılmış iki araştırma bulunmaktadır. Bursa ilinin önemli zeytin üretim bölgeleri olan İznik, Orhangazi, Gemlik ve Mudanya ilçelerindeki zeytin alanlarında 1-15 Kasım 1999 ve 1-15 Mayıs 2000 tarihlerinde yapılan 2 survey çalışmasına göre, bölgede ortalama hastalıkla bulaşık bahçe oranı sırasıyla % 91,9 ve % 97,3, bahçelerdeki hastalıkla bulaşık ağaç oranı sırasıyla % 67,8 ve % 77,3, hastalık ile bulaşık ağaçlarda ortalama bulaşık yaprak oranı sırasıyla % 6,1 ve % 13,5 olmuş, ağaçlardaki hastalık şiddeti ise, 0-4 skalasına göre, 0 ile 2,7 arasında değişim göstermiştir .İkinci çalışma ise Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın ve Muğla illeri ve ilçelerindeki zeytin alanlarında 2009 ve 2010 yıları Nisan-Haziran döneminde gerçekleştirilen surveylere dayanmaktadır. Çalışmada 6 ilde iki survey yılının ortalaması olarak halkalı leke hastalığı’nın % 55 oranında yaygın olduğu, hastalığın görüldüğü bahçelerde ise ağaçların tamamının etmenle bulaşık olduğu, yaprakların bulaşıklık oranı % 54, hastalık şiddeti % 62 düzeyinde tespit edilmiştir. Ayrıca, hastalığın bölgedeki durumunun belirlenmesinde kullanılan parametrelerin tümünde en yüksek değerler Muğla ilinde gerçekleşmiş, bu ili yaygınlık açısından İzmir, Balıkesir, Manisa, Çanakkale ve Aydın illeri takip etmiştir. Bulaşık yaprak oranı ile hastalık şiddeti değerlerinde ise Muğla ilinden sonra Çanakkale, Aydın, İzmir, Balıkesir, Manisa illeri sıralanmıştır. Bu değerlendirmelerde illerin komşu ilçeleri arasında dahi bu parametrelerin dağılımı açısından belirli bir ilişki olmadığı saptanmıştır.
Hastalıkla Savaşım Kültürel Önlemler ve Dayanıklı Çeşitlerin Yetiştirilmesi Antón ve Laborda (1989)’ya göre, dünyadaki zeytin çeşitleri Spilocaea oleaginae (Cast.) Hugh. etmenine karşı davranışlarına göre duyarlı çeşitler, orta derecede duyarlı veya duyarlı çeşitler, dayanıklı çeşitler ve duyarlılığı bilinmeyen çeşitler olarak gruplandırılmaktadır. Örneğin, “Arbequina”, “Frantoio”, “Manzanilla”, “Picholine”, “Maroccaine” ve “Verdial” aşırı duyarlı, “Cornicabra”, “Gordal”, “Hojiblanca”, “Nevadillo de San Martos” ve “Picual” çeşitleri orta derecede duyarlı, “Ascolano”, “Farga”, “Leccino”, “Nevadillo blanko”, “Sevillano”, “Zorzaleño” çeşitlerinin ise az duyarlı zeytin çeşitleri oldukları bildirilmektedir. Zeytin halkalı leke hastalığı’na dayanıklılık/ duyarlılık konusundaki mevcut çalışmalar, zeytin çeşitleri ve klonları arasındaki duyarlılık farklarını neredeyse tamamen bahçe koşullarında tanımlamaktadır. Bu nedenle, bazen çelişkili veriler ortaya çıkmakta, hatta aynı katalogda dahi aynı çeşitler duyarlı, orta derecede duyarlı veya duyarlı, dayanıklı olarak belirtilebilmektedir  (Çizelge 1). Bu durum, farklı çevre koşulları, fungus populasyonundaki virulenslik farklılıkları, konukçu klonlarının duyarlılığındaki farklılıklar ve bitki materyalinin yetersiz tanımlanması ile açıklanmaktadır. Bu bilgi eksikliği, kontrollü koşullar altındaki inokulasyonların sonuçlarının eksikliğine bağlanmaktadır. Lopez-Doncel ve ark. (2000) tarafından, bu durum dikkate alınarak, çeşitler arasındaki farkları belirginleştiren ve farklı zeytin bölgelerindeki zeytinlerde bulunan S. oleagina populasyonları arasında patojenisite farklılıkları bulunduğunu gösteren yapay bir inokulasyon metodu geliştirildiği ve bu değişkenliğin bahçe gözlemlerindeki çelişkileri açıklayabileceği bildirilmektedir. Alsalimiya (2003) ise bu gibi çalışmalarda daha fazla sayıda zeytin çeşidi ve patojen izolatını içeren, yıl içindeki tüm patojen generasyonlarını dikkate alan, kapsamlı ve kontrollü koşullar altında yürütülecek çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu bildirmektedir. Türkiye’de çeşit dayanıklılığı konusunda yapılmış sadece iki çalışma bulunmaktadır. Antalya’da bahçe koşullarında yürütülen ilk çalışmada; “Ayvalık” çeşidi dayanıklı, “Memecik”, “Manzanilla” ve “Gemlik” çeşitleri orta derecede hassas, “Domat” çeşidi ise en hassas bulunmuştur . Ancak, bu çalışmada bazı çeşitlerde Mayıs ayında elde edilen enfeksiyon değerlerindeki düşüşün nedeni hastalığın yoğun olarak görüldüğü dönemlerde fungisit uygulanmasına dayandırılmakta olup, bu durum hastalık çıkışının, diğer bir ifade ile çeşit dayanıklılığının fungisit kullanımı sonucunda değiştiği kanısını uyandırmaktadır. İzmir’de sera ve bahçe koşullarında yürütülen diğer çalışmada ise, yerli çeşitlerimizden “Memecik” “Ayvalık”, “Domat”, “Gemlik” arasında etmene karşı davranışları açısından önemli bir fark ortaya çıkmamış ve yabancı orijinli Manzanilla çeşidinden daha dayanıklı bulunmuşlardır. Ayrıca, Memecik çeşidi bahçe koşullarında hiç belirti göstermemiş ve hastalıktan en az etkilenen çeşit olmuştur. Ancak, “Memecik”in en yaygın olarak yetiştirildiği Muğla ilinin hastalığın en yaygın görüldüğü il olmasının, hastalık çıkışını idare ve teşvik eden çevre koşullarının çeşitlerin genetiksel yapılarının önüne geçebileceğini gösterdiği, bu durumun hastalığın mücadelesinde çeşit dayanıklılığının tek başına yetersiz olabileceğine işaret ettiği bildirilmektedir.
Çizelge 1. Değişik ülkelerde yapılan çalışmalarda halkalı leke hastalığına karşı davranışı farklı bulunan zeytin çeşitleri (Antón ve Laborda, 1989).
Table 1. Olive varieties that have diverse behavior against Spilocaea oleaginea in studies conducted in different countries (Antón ve Laborda, 1989).
Halkalı leke hastalığına duyarlılığı (Sensitivity to leaf spot disease)
Zeytin Çeşidinin Adı
Olive variety
Duyarlı (Sensitive)
Orta derecede duyarlı veya duyarlı (Moderately sensitive or Sensitive)
Dayanıklı (Resistant)
Manzanillo
Espana (Benlloch, 1942)
Espana (Ramirez Diaz, 1972)
Espana (Alvarado ve De Benito, 1975)
Espana (De Benito, 1984)
Espana (Jimenez Diaz, 1985)
 California (Wilson ve Miller,1949)
 Marruecos (Renaud, 1968)
Chipre (Georghiou, 1957)
Egipto (Zayed ve ark., 1980)
Barouni
Marruecos (Renaud, 1968)
California (Wilson ve Miller,1949)
California (Hartamnn ve Papaioannous, 1951)
Frantoio
Italia (Gambogi, 1958)
 Italia (Andreucci, 1960)
 Italia (Tenerini ve Loprieno, 1960)
 Italia (Bonifacio, 1964)
 Italia (Bonifacio, 1965)
 Espana (Jimenez Diaz, 1985)
 Italia (Tenerini, 1964)
Marruecos (Renaud, 1968)
Toggiasca
Italia (Gambogi, 1958)

Marruecos (Renaud, 1968)
 Yugoslavia (Mijuskovic, 1985)



Ascolano

California (Wilson ve Miller,1949)
Israel (Palti ve ark., 1949)
Chipre (Georghiou, 1955)
Chipre (Georghiou, 1957)
Espana (Jimenez Diaz, 1985)
Espana (J. Dîaz ve Blanco Lopez, 1987)
Ascolana
Tenera

Marruecos (Renaud, 1968)
Yugoslavia (Mijuskovic, 1985)
Sevillano

California (Wilson ve Miller,1949)
Chipre (Georghiou, 1957)
Espana (Jimenez Díaz, 1985)
 Espana (J. Díaz ve Blanco Lopez, 1987)
Mission
California (Wilson ve Miller, 1949)
 Egipto (Zayed ve ark., 1980)
California (Hartmann ve
Papaioannou, 1951)


Diğer Kültürel İşlemler
Bu konuda özellikle ağaç tacı altında ve içinde hastalık için uygun koşulların (yüksek nem gibi) azaltılması veya önlenmesine yönelik uygulamalar yer almaktadır. Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı “Zeytin Bahçelerinde Entegre Mücadele Teknik Talimatı”nda, halkalı leke hastalığı ile mücadelede önerilen kültürel işlemler;
a) Taban arazide, ağır ve su tutan topraklarda, hava sirkülasyonu iyi olmayan ve nemli yerlerde zeytinlik tesis edilmemesi,
b) Su tutan arazilerde tesis edilen zeytinliklerde drenaj kanalları açılarak fazla suyun akıtılması,
c) Gübreleme ve sulamanın tekniğine uygun yapılması, fazla azotlu gübrenin kullanılmaması,
d) Ağaçların havalanacak ve ışık alacak şekilde budanması ve kuru dal ve dalcıkların temizlenmesi, e) Yere dökülen lekeli yaprakların toplanıp yakılması veya toprağa gömülmesi şeklinde sıralanmaktadır. Tunç (2012) tarafından Batı Anadolu illeri Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın ve Muğla’da 101 farklı bahçede üretici uygulamaları ile hastalık çıkışı arasındaki ilişkiyi saptayabilmek amacıyla üretici ile yüz yüze yapılan anket çalışmasına göre, kültürel işlemlerden toprak işlemenin bahçelerin % 62’sinde ve özellikle ilkbahar döneminde yapıldığı, budamanın tüm bahçelerde ve genellikle 2-3 yılda bir (bahçelerin % 76’sında) erken ilkbahar döneminde (ŞubatMart) (bahçelerin % 91’inde) uygulandığı, ayrıca bahçelerin % 66’sında bu uygulamanın ağaçta daha fazla ışıklanma ve havalanma sağlayan goble taç şeklini oluşturmaya yönelik yapıldığı tespit edilmiştir. Çalışmada, ayrıca bölgedeki bahçelerin yaklaşık % 70’inin sulanmadığı ve sadece yaz aylarında sulanan bahçelerde ise Verticillium Solgunluğu hastalığını önlemek amacıyla da önerilen damla sulamanın tercih edildiği saptanmıştır. Üreticinin bu uygulama alışkanlıklarının hastalık çıkışını teşvik etmediği sonucuna varılmıştır.
Kimyasal Mücadele
Son yıllarda dünyada hastalığın yaygınlık ve öneminin artmasına paralel olarak kimyasal mücadele olanaklarının da yoğun olarak araştırıldığı görülmektedir. Etmene karşı bakır oksiklorür, protamin Cu, tebuconazole ve dodin’in etkilerinin karşılaştırıldığı bir denemede, bakır oksiklorür daha etkili bulunmuş, ancak, çiçeklenmeyi ve verimliliği düşürecek şekilde yaprak dökümüne neden olduğu için kullanılmasının az ürün yıllarında kısıtlanması önerilmiştir. Denemede, protamin Cu ve dodine iyi bir etki göstermiş ve çok ürün yıllarında bakır içeren preparatlar yerine dodine kullanılması önerilmiştir. Tebuconazole uygulaması kontrole göre bulaşmayı belirgin olarak düşürmemiştir (Iannotta ve ark., 2002). Obanor ve ark. (2005) tarafından, Yeni Zelanda da in vitro koşullarda yürütülen denemede Spilocaea oleagina’nın spor çimlenmesine fungisitlerin etkisi test edilmiş ve kresoxim-methyl, captan, boscalid, cyprodinil/fludioxonil ve boscalid /pyraclostrobin etkili maddeli fungisitlerin zeytin ağaçlarını hastalıktan koruma potansiyeline sahip olabilecekleri saptanmıştır. Bu çalışmada, kresoxim-methyl ve captan konidium çimlenmesine en yüksek etkili bulunmuş, daha yeni fungisitler olan boscalid ve boscalid/pyraclostrobin’nin de de etkili olduğu görülmüştür. Denemede kullanılan benzimidazole grubu fungisitlerden carbendazim etkili, ancak thiophanate-methyl etkisiz bulunmuştur. Ayrıca, iki bakırlı fungisit olan bakır oksiklorür ve bakır sülfat da konidium çimlenmesini önlemede etkisiz kalmışlardır. Ayrıca, Obanor ve ark., (2008) tarafından yine Yeni Zelanda da sera ve bahçe koşullarında yürütülen başka bir çalışmada, hastalığa karşı boscalid, captan, carbendazim, Bakır hidroksit ve bakır sülfat, difenoconazole, dodine, kresoxim-methyl ve kresoxim-methyl/Bakır hidroksit karışımlı fungisitlerin etkililikleri araştırılmıştır. Sera denemelerinde tüm fungisitler hastalık şiddetini etkili şekilde düşürmüş ve etkililik seviyesinde patojenin inokulasyonu ile fungisitlerin uygulanması arasındaki zaman aralığı etkili bulunmuştur. Bahçe denemesi üç farklı bölgede bulunan ticari zeytin bahçelerindeki ağaçlarda ve üç ardışık sezondan (kış, ilkbahar, sonbahar) her birinde iki ilaçlama uygulaması yapılarak yürütülmüştür. Bu çalışmada fungisitlerin çeşidi ve uygulama zamanı yapraklardaki hastalık şiddetinin önlenmesinde etkili bulunmuştur. Ayrıca, kışın, Bakır hidroksit ve bakır sülfat hariç, hiçbir fungisit kontrole göre hastalık şiddetini düşürmemiştir. Fungisitlerin çoğu, sonbahar uygulaması en etkili olmak üzere ilkbahar ve sonbahar uygulamalarından sonra hastalık şiddetini düşürmüştür. Test edilen fungisitlerden bakır sülfat ile kresoxim-methyl + Bakır hidroksit karışımı hastalık şiddetini düşürmede sırasıyla % 85-96 ve % 63-93 olmak üzere en etkili bulunmuşlardır. Ayrıca, fungisitlerin kurak bölgelerde yağmurlu bölgelerden daha yüksek etki gösterdiği de saptanmıştır. Kuzey İspanya’da yürütülen bir çalışmada ise, doğal şekilde bulaşmış yapraklardan elde edilmiş Spilocaea oleaginea konidilerinin çimlenmesine (yeni bir strobulin grubu fungisit olan) kresoximmethyl’in etkisi denenmiştir. Kresoxim-methyl’in ED50 değeri 0.02 μg a.i./ml olup bu değer bahçede fungusa karşı kullanılan bakırlı veya organik fungisitlerin ED50 değerinden çok daha düşüktür. Denemede, etmenin sporlarını taşıyan belirtili zeytin yapraklarına kresoximmethyl uygulaması, konidilerin canlılığını kontrole göre % 79’dan fazla düşürmüş, fungisite yüzey gerilimi azaltıcı aktif maddeli ürünlerin ilave edilmesi konidi canlılığındaki düşüşü % 99’a çıkarmıştır. Ayrıca, kresoxim-methyl’in hastalığa karşı koruyucu ve tedavi edici etkisi serada saksılardaki zeytin bitkilerine suni inokulasyon yapılarak değerlendirilmiştir. Kresoxim-methyl’in koruyucu etkisi standart bir organik bakırlı fungisit karışımından çok az daha düşük bulunmuştur. Buna karşılık, tedavi edici etkisinin inokulasyondan 10 gün sonra dahi kayda değer şekilde devam ettiği saptanmıştır. Kresoxim-methyl, geniş spektrumlu, mitokondriumlarda “bc 1-kompleksinde” elektron transferini önleyebilme gibi yeni bir etkililik yöntemine sahip bir fungisit olması ile tanınır. Bu aktif madde yaprak yüzeyinde ve epikütikular vaks tabakalarında sağlam bir tortu tabakası oluşturur ve buna dayanılarak koruyucu fungisit olarak birçok meyve ağacında yaprak leke hastalıklarına karşı kullanılır. Kresoxim-methyl, S. oleagina ‘nın spor çimlenmesine karşı koruyucu bir etkiye sahip olması yanında, uygulamadan sonra 7 gün süreyle aktif haldeki leke lezyonlarında konidioforların ve konidiumların oluşmasını da önlemiştir. İtalyanın Calabria bölgesinde 1999-2000 yıllarında 5 yaşında “Nocellara del Belice” çeşidi zeytin bitkilerinde halkalı leke hastalığının kontrolünde sodyum bikarbonat ile dodine, bakır oksiklorür ve hexaconazole fungisitlerinin etkisi denenmiştir. Çalışmada bakır oksiklorür bitki üzerinde asılı olan ve toprağa düşmüş enfekteli yapraklara, diğer fungisitler sadece bitkide asılı olan yapraklara uygulanmıştır. Deneme sonunda, S. oleaginea enfeksiyonuna karşı hexaconazole, bakır oksiklorür ve dodine’den daha etkili bulunmuştur. Sodyum bikarbonat ise düşük etkili bulunmuş ve bu maddenin hastalığa çok duyarlı olmayan zeytin çeşitlerinde ve enfeksiyon için uygun olmayan iklim koşullarına sahip bölgelerde fungisitler ile değişimli olarak kullanılması önerilmiştir (Pennisi ve Agosteo, 2002). Kontak etkili fungisit olan captan’ın Yeni Zelanda da elma kara leke hastalığı ve zeytin halkalı leke hastalığı gibi birçok üründe yaygın şekilde kullanıldığı bildirilmiştir. İtalya’da, 1994-1998 yılları arasında Sardunya’daki Sassari ilinde hastalığın şiddetli olduğu bir alanda çiçek oluşumu ve meyve tutumu gösterge olarak alınarak, erken yaprak dökümü ile bitki davranışı arasındaki ilişki araştırılmıştır. Çalışmada bakır oksiklorür ve dodine karışımı ilkbaharda iki kez uygulanmış, yazın fungisit uygulanan ve uygulanmayan bitkilerdeki yaprak dökümü arasında önemli bir fark bulunmamıştır. Sonbahar ve kış süresince ise fungisit uygulanmayan ağaçlarda önemli oranda daha yüksek yaprak dökümü görülmüş, fungisit uygulanmayan ağaçlarda çiçek salkımı sayısının önemli oranda (% 31) daha düşük olması erken yaprak dökümünün ciçek tomurcuğu farklılaşmasına etkisi olduğunu kanıtlamıştır. Fungisit uygulanan ağaçlar yapraklarını daha uzun süre dökmedikleri için tomurcukları önemli oranda daha yüksek (% 81) çiçeklenme göstermiştir. Ayrıca, fungisit uygulanan bitkilerde meyve verimi erken yaprak dökümü olan kontrol bitkilerine göre önemli oranda yüksek olmuş, meyve tutumu oranı ise fungisit uygulanan ağaçlarda % 42 olurken, ilaçlama yapılmayan kontrol ağaçlarında % 13 seviyesinde kalmıştır. Özetle, bu çalışmada yaprak dökümünün patojen tarafından teşvik edildiği ve erken yaprak dökümünün çiçek oluşumu ile meyve tutumuna önemli oranda olumsuz etki yaptığı tespit edilmiştir. Buradan, halkalı leke hastalığı ile kimyasal mücadelenin verimlilik üzerine kesin bir olumlu etkiye sahip olduğu ve olumlu etkinin özellikle infeksiyon basıncının yüksek olduğu durumda daha belirgin olduğu sonucuna varılmaktadır. Araştırıcılara göre, infeksiyon ve buna bağlı yaprak dökümünün hafif olduğu koşullarda mücadele yapılmayan ağaçların da verimi tatmin edici olabilmektedir. Martin (2011)’e göre, hastalık ile mücadele eşiği hastalığın şiddetine ve çeşitlerin duyarlıklık derecesine göre saptanmaktadır. Duyarlılığı yüksek ve orta derecede olan çeşitlerde yazın halkalı leke şiddeti yüksek (bulaşık yaprak oranı % 30-40) olduğu zaman sonbaharda ilk yağmurlardan önce ilaçlama yapılmalıdır. Yazın hastalık şiddeti düşük (bulaşık yaprak oranı % 10) olduğu zaman ilaçlama yapraklar üzerinde yeni lekeler görülünceye kadar ertelenebilir. Hastalığı teşvik eden yüksek nemli bölgelerde gelişen duyarlı çeşitler kış döneminden sonra yeni enfeksiyonlara açık, hassas yeni yapraklar oluşacağı için tekrar koruyucu olarak ilaçlanmalıdır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Zirai Mücadele Teknik Talimatlarında bu hastalığın mücadelesinde önerilen ilaçlama programının hazırlanmasında dikkate alındığı tahmin edilen üç araştırma bulunmaktadır. Ege bölgesinde özel bir mikroklimaya sahip Karaburun bölgesinde 1971- 1974 yılları arasında yürütülen ilk çalışmada, fungus sporları için başlıca uçuş periyodunun iklime bağlı olarak Mart-Haziran arasında olduğu, ilkbaharda spor uçuşunun Nisan ayında maksimuma ulaştığı, sonbaharda ise sıcaklık ve neme bağlı olarak ilkbahara oranla oldukça düşük spor uçuşu olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgulara dayanılarak, Bordo bulamacı ile Şubat-Nisan, Mart-Nisan ve Nisan Ekim dönemleri olmak üzere 3 ayrı dönemde uygulamalar yapılmış ve Şubat-Nisan ve Mart-Nisan ilaçlamalarının önerilmesi uygun bulunmuştur. Akdeniz bölgesinde, Adana ilinde 1975-1980 yılları arasında yürütülen diğer çalışmada ise, etmenin spor uçuşlarının sonbahar, kış ve ilkbahar dönemlerinde yağışlı günlerde ve ortalama sıcaklığın 8-20○ C arasında olduğu günlerde gerçekleştiği saptanmıştır. Ayrıca bu çalışmada, bulaşık bahçelerdeki hastalığın sonbaharda yağışların erken başladığı yıllarda kasım ayı başında % 1’lik, aralık ayında % 1,5’luk, Mart ve Nisan ayları başında % 1’lik Bordo bulamacı ile yapılacak ilaçlamanın hastalığı etkili şekilde kontrol edebileceği sonucuna varılmıştır. Bursa ilinde, 2005 ve 2006 yıllarında hastalığın ilaçlı mücadele sayısının azaltılmasının araştırıldığı üçüncü bir çalışmada ise, hastalığın yıllık seyri düzenli olarak her ay yapılan surveylerle izlenmiştir. Orhangazi ilçesi ile Uludağ Üniversitesi Tarımsal Araştırma ve Uygulama Merkezi (=TUAM)’nde bulunan iki zeytinlikte yürütülen çalışma sonucunda, hastalığın tüm yıl boyunca yoğunluğu ve şiddeti değişse bile zeytinlikte mevcut olduğu, hastalığın en yaygın ve şiddetli olduğu ayların Mart, Nisan ve Mayıs ayları, en düşük olduğu ayların ise Temmuz ve Ağustos ayları olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, Marmara Bölgesi’nde tek ilaçlamanın yeterli olmayacağı, sonbahar ilaçlamasının hasat öncesi yerine hasat sonrası yapılmasının hastalığın kontrolünde daha etkili olabileceği ve hasat edilen üründe fungisit kalıntısı riskini ortadan kaldırabileceği sonucuna varılmıştır. Bu çalışmaların dışında, 1970’li yıllardan günümüze kadar, Türkiye’de zeytin alanlarında bu hastalığın biyolojisi ve ilaçlı mücadelesi ile ilgili başka bir çalışma yapılmamıştır. Türkiye’de hastalık ile ilaçlı mücadelede çeşitli bakır formülasyonları önerilmektedir. Üreticilerimiz de bu öneri doğrultusunda hastalıkla mücadelede bakırlı preparatları kullanmaktadırlar. Bu durum, bakırlı bileşiklerin özellikle yapraklar ıslak iken uygulanmalarının fitotoksite riski oluşturması yoğun kullanılmaları durumunda toprakta birikme tehlikesi bulunması dikkate alındığında, önemli bir olumsuzluk olarak nitelendirilebilir. Ayrıca, çiçeklenmeyi ve verimliliği düşürecek şekilde yaprak dökümüne neden olduğu için bakırlı preparatların kullanılmasının az ürün yıllarında kısıtlanması da önerilmektedir. Diğer yandan, bu hastalıkla ilgili yapılan bir çalışmada Bakır hidroksit ve bakır sülfat hastalık etmeni Spilocaea oleaginea’nin çimlenmesine karşı etkisiz bulunmuştur. Hastalığın kimyasal mücadelesine ilişkin sözü edilen anket çalışmasında, ziyaret edilen bahçelerin yarısında (% 55), hastalığın görüldüğü bahçelerin 1/3’ünde (% 34), hastalığın görülmediği bahçelerin ise % 26’sında hastalığa karşı ilaçlı mücadele yapıldığı, bu sonuca göre, ilaçlı mücadele yapılan bahçe oranı düşük olduğu ve bu eksikliğin hastalık çıkışının baskılanmasında yetersizlik doğurduğu bildirilmekte ve bu durumun nedeni, anket çalışması yürütülen zeytinliklerin genel olarak meyilli ve kırtaban alanlarda bulunması ve bu nedenle yer aletleriyle kaplama ilaçlamanın zorluğuna dayandırılmıştır.
Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği teknik elemanlarına göre, koperatif bölgelerinde (Milas, Sultanhisar, Bozdoğan, Kuyucak, Erbeyli, Altınoluk, Havran, Ezine) üreticiler son yıllarda bakırlı preparatlar kullanarak mücadele yapmalarına rağmen hastalığı önleyemediklerini dile getirmekte, teknik talimatta hastalığa karşı önerilen ilaçlama takviminin ve ilaçların hastalıkla mücadele için yetersiz kaldığını düşünmektedirler. Kanımıza göre bu durum, fenolojik esaslı ilaçlama takviminde etmenin biyolojisini etkileyen faktörlerin dar veya geniş üretim bölgelerinde farklılık göstermesine dayanabileceği gibi, bakırlı preparatların hastalığa karşı etkililiğindeki yetersizliğe de dayanabilir. Bu görüş kapsamında, Tunç (2012) tarafından 6 aylık “Gemlik” çeşidi zeytin fidanlarıyla yürütülen çalışmada, halkalı leke hastalığının koruyucu ve tedavi edici olarak savaşımında, bakır hidroksit ve Bordo bulamacı, kresoxim-methyl, kresoxim-methyl+ bakır hidroksit karışımı, dodine, hexaconazole ve captan fungisitlerinin etkisi sera koşullarında denenmiştir. Çalışmada, tüm fungisitler hastalığa karşı %93-100 arasında değişmek üzere yüksek oranda koruyucu etki göstermişlerdir. Denemede, test fungisitleri tedavi edici etkililik açısından 2 grupta toplanmışlardır. Birinci grupta; % 78’lik etkililiği ile % 1’lik Bordo bulamacı başta gelirken, onu hexaconazole (% 70) ve bakır hidroksit (%65) izlemiştir. İkinci grupta ise etkilikleri % 64 - % 57 arasında değişmek üzere captan, kresoxim-methyl + bakır hidroksit karışımı, dodine ve kresoximmethyl yer almıştır. İlginç olarak, Bordo bulamacı’nın % 1,5’luk dozu ise hastalığa karşı en düşük seviyede tedavi edici etkiye sahip olmuştur.
Alternatif Savaşım
Bitki hastalıklarıyla mücadelede bazı maddelerin bitkilere patojen ile karşılaşmadan önce uygulanması ve böylelikle bitkilerdeki dayanıklılık sisteminin uyarılması yöntemi gittikçe önem kazanmaktadır. Zeytin ağacında dayanıklılığın uyarılmasına yönelik henüz yeterli çalışma yapılmamasına rağmen, S. oleagina’ya duyarlı bir klonun fidanlarının denemelerde farklı tepkiler göstermesi bir dayanıklılık sisteminin varlığına işaret etmektedir. Roca ve ark. (2006)’a göre, bakırlı fungisitler ve diğer kimyasal maddeler S.oleagina’ya karşı zeytin bitkisinde kazanılmış sistemik dayanıklılığı uyarmaktadır. Roca ve ark. (2006) tarafından yapılan bir denemede, ticari bitki aktivatörleri, bakırlı ürünler ve çeşitli laboratuar kimyasalları “Picual” çeşidi zeytin bitkilerine S. oleagina inokulasyonu öncesi ve sonrası uygulanarak hastalık oranı ile hastalık şiddeti değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, tüm bitki aktivatörleri  hastalık oranı ve şiddetini belirgin şekilde düşürmüş, ticari bakırlı ürünler ise hastalığa etkisiz olma ile % 100 etkili olma arasında geniş bir farklılık göstermiştir. Ancak, bu çalışmada test bitkilerinde hastalık oranı ve şiddetinin düşük seviyelerde görülmesi nedeniyle bu maddeler aracılığıyla dayanıklılığın uyarılması yönteminin bahçe koşullarında entegre bir kontrol yöntemi olarak önerilmesinden önce bu konudaki çalışmalara devam edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Benítez (2003)’e atfen Alsalimiya (2003), sodyum salisilat (SA), benzothiadiazol (BTH), metil jasmonate (MJ), ethephon ve bakır klorür (CuCl2) gibi farklı dayanıklılık uyarıcılarının zeytin bitkisine uygulanmasının S.oleagina’ya dayanıklılık ile ilişkili çeşitli genleri aktive ettiğini bildirmektedir. Ayrıca, Benítez ve ark. (2007) tarafından, SA, BTH, sodyum methyljasmonate (MJ) ve ethephon’nun yapıları ve hedefleri farklı olmasına rağmen zeytin ağacının dayanıklılık genlerini uyardıkları, bununla birlikte farklı uyarıcıların aynı genleri teşvik etmeleri nedeniyle savunma mekanizmalarının tartışmaya açık olduğu bildirilmektedir. Sistani ve ark. (2009) tarafından İran’da bahçe koşullarında “Mission”, “Rawghani”, “Koroneiki” ve bilinmeyen bir zeytin çeşidi ile yürütülen ve benomyl, carbendazim+Ipredion (Rovral TS), bakır oksiklorür ve Bordo bulamacı’nın halkalı leke hastalığı’na etkisinin araştırıldığı çalışmada, fungisit uygulamasının çeşitlerin hastalığa reaksiyonunu değiştirdiği saptanmıştır. Çalışmada, “Koroneiki” çeşidi fungisit uygulaması öncesi hastalığa en dayanıklı zeytin çeşidi olarak bulunurken, “Rawghani” fungisit uygulaması sonrası en dayanıklı çeşit olmuştur.

Bitkiler tarafından oluşturulan fenolik bileşiklerin konukçu bitki dayanıklılığı ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu konuda, S.oleigena’ya farklı seviyede dayanıklılık gösteren 11 zeytin çeşidi ile yapılan çalışmada, dayanıklılığın temel fenolik bileşikler tarafından belirlenen multifaktoriyel bileşenler ile ilişkili olduğu saptanmıştır .



0 yorum: